12 Ekim 2015 Pazartesi

Artıyetmişinci gün

Aslında başka şeyler diyecektim sana. Bir yaşının sana kattığı güzelliklerden, özelliklerden bahsedecektim.

Ama çok acı günlerden geçiyor buralar. Birçok eve, aileye ölüm çok eş zamanlı düşüyor. Sana ne çıkarabilirirm bundan, neyi öğrenmeni, neyi bilmeni isteyebilirim bilmiyorum. Ama doğduğun topraklar, çok acı zamanlarla imtihan ediliyor. Ağzını açanı susturuyorlar gibi bir şey oluyor. Halbuki ben de isterdim seninle meydanlarda olmak. Seni omuzlarımda yükseltirken, inandığım bir şeyler için neşeyle, coşkuyla bağırmak isterdim. Peki bensiz hiç oldun mu oralarda, diyebilirsin. Aslında hayır, ama inanmadığımdan değil, korktuğumdan olmadım. Bugün bahsettim bir arkadaşa, ben hiç 1 Mayıs'ta yürümedim, dedim. Halbuki tüm kalbimle inanıyorum davalarına, davama. Ama yürümedim, çünkü korktum. Bugünlerdeki gibi bir felaketi hayal bile edemezdim tabi ama çok daha azından bile korktum. Coptan korktum, darptan korktum, gazdan korktum, gözaltından korktum. Hakaretten korktum, kopup kafama gelecek taştan korktum. Korktum ve gidemedim.

Seni alıp kaçmak mı lazım buralardan. Ama birileri "İnadına" diyor, o zaman daha bir utanıyorum kaçmak isteyen yanlarımdan. Dokuz yaşında çocuklar ölüyor burada babalarının ellerini tutarken meydanda. Bu baba bu kadar manyak olamaz değil mi, ölümün ö'sünün ucunun geleceğini bilse, sezse, oralarda oncacık çocukla olmaz, değil mi. Belki annesi yoktur diyorum, çocuğu bırakacak yeri yurdu yoktur, diyorum. Yine de ölür mü dokuz yaşında çocuklar, ölmez annem. Ölmemesi gerekir. Doğduğun yerler sana daha güzel günler bırakmalı, bugün sana sordum, kime oy vereceksin oğlum, dedim. Şimdilik oyun salatalıktan yana, biliyorum. Güzel olsun her şey sizler için bundan sonra. Seni uykuya bırakırkenki dualarımda dediğim gibi, huzurlu bir ömrün olsun, iyi insanlarla karşılaşsın yolun, için aydınlansın, kuşların hiç susmasın.

Bir yaşına gelirsek şimdi, eve çıkalı bir yıl oldu güzel çocuk. Bugünlerini hatırlaman için seni sana anlatmam gerek birazcık. Sen sihirli ayakkabılarıyla, kapı önünde kimi görürsen onun peşinden patır patır giden bir masalsın şu günlerde. Sana kim gülümsese ona doğru yürüyorsun, ben de eşlik ediyorum sana. Onlar adam ve kadın adımlarıyla hızlı hızlı evlerine giriyorlar, biz seninle masal adımlarıyla peşleri sıra gidiyoruz, apartman kapısına biz vardığımızda onlar çoktan gitmiş oluyor. Düştüğün boşluğu hayal etmeye çalışıyorum o anda, duraklıyorsun, yanındayım diyorum o zaman sana. Hop yeniden başlıyoruz birlikte. Bir başkasını görüyoruz, bu sefer de onu takip ediyoruz neşe içinde, hem daha şanslıyız, asansörleri gelmemiş, apartman girişinde görüyoruz yeniden onları. Neşe içinde cama vuruyoruz, onlar da gülüyor bize.

Anlıyorum ki insanları, muhabbeti seviyorsun. İçim ısınıyor, her gülümseyene gitmek, yanında olmak isteyen yanlarını alıp içime katmak istiyorum. Sonra birlikte bekçiyi, bahçıvanı, ablayı, babasını, bir başka ablayı ve annesini takip ediyoruz evlerine kadar.

Sonra sarışın güzellik Deren'le tanışıyoruz. O yedi aylık bir çıtır, tam bize göre. Sapsarı saçları ve tombik yanaklarıyla, saçlarını karıştırmak için çıldırıyor parmak uçların, görebiliyorum. İki kangruda karşılaşıyorsunuz, bakışma birkaç dakika sürüyor. Anneler olarak biz tanışmıyoruz ama sizi tanıştırıyoruz. Bu bayıldığımız "biz"li konuşma sürüp gidiyor. "Adınız ne bakalım sizin?" "Kurabiyeyiz biz, ya siz kimsiniz?" "Deren'iz" "Oh ne ala". Aşk aşağı yukarı böyle bişi işte annecim. O avuçlarını kaşındıran saç karıştırma arzusu gibi bişi, ya da göz bebeklerini büyüten tombik yanaklar gibi. Ya da kanguruda tepinmene, ona doğru yönelmene yol açan kimya değişikliği gibi. Oldukça geçici ama yine de güzel bir duygu.

Sen henüz bir yaşındasın. masal pabuçlarınla, ellerimi tutarak yürüyebiliyorsun, Altıya yakın dişin var, salatalık ve domatese hastasın. Kokumu ve zıplatılmayı seviyorsun. Legoları birbirinden ayırabiliyorsun, alkış, merhaba ve bazen de baş baş yapabiliyorsun. Çok güzelsin bir de, saçına, kaşına, gözüne baktıkça bakası geliyor insanın. Ömür uzatan cinstensin. Duvara, damacanaya tutunup yükselebiliyorsun bir de. Masaj yapılmasını, ninni söylenmesini ve kocaman burunlu filin hikayesini dinlemeyi seviyorsun. Ve ben de seni seviyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder