17 Ekim 2015 Cumartesi

Artıyetmişbeşinci gün

Arada derede irili ufaklı onca şey oldu, ama bana kalsın birazı da değil mi. Günlük sana, yazan el, düşünen akıl bana, değil mi. Dur orada bakalım o zaman...

Sen çok tatlı bir bebek oluyorsun gün geçtikçe. Aşk meşk diyordu bazı anneler, kasıtları bu mu bilmiyorum. Sana baktıkça bakasım geliyor bazen misal. Saçına, kaşına, gözüne, gülüşüne, dudağının kenarına, dişlerine, ellerine, zıplamalarına bakıyorum, bakıyorum. Sarıyorum, sarıyorum. Kokluyorum, burnumu oranda buranda gezdiriyorum. Bazen gizli gizli, bazen açık seçik yapıyorum bunları da.  Hormonlarıma falan filan bişiler yaptığın kesin. Kimse görmese de bişiler oluyor bir anda gibi geliyor.

Ne şanslıyım onunla yattığım için şurada, diyorum. Bu gece de dedim, elini kolunu, burnunu, göz kapağını yanağını okşarken dedim. Ve hatta şu cümleyi hayal etim, bir popon avucumda diğer elim koltuk altının sıcağında olduğu için, henüz sen bunlardan sıkılmadığın, of yeter demediğin için ne mutlu, dedim. Günün, olan biten her şeyin güzelliğine ve çirkinliğine rağmen en güzel yanı, şimdi burada, yanında olmak dedim. Seni uykuya emanet ederken, her yerini minik minik okşayıp sıvazlarken, sen sağa sola dönüp, biraz da buralarımı ov derken, boynumu koklamak için yüzünü oraya gömerken, ne mutlu dedim.

İyi geceler gün kurusu, gece ışığı.

Bugün sana bir doktor amca daha, mucizenin kendisi, dedi. Ve ben yine hatırladım olanı biteni. Ömrün boyunca, omuzların her düşer gibi yaptığında, inancın her tökezlediğinde taşa toprağa, kendi öykünü hatırla. Bu günlük olursa bir yerlerde, seç bir sayfa ilk yüzgününden olsun mümkünse, oku ve anımsa. Mucizelere inanmak istiyorsan, dön oğluna bak demişti çok cici bir teyze bana. Haklıydı, kaç kilo doğmuştu sorusuna gülümsememi sağlayan dokuzyüzaltmışgramlık mucizem benim.

Yolun uzun, aydınlık, neşeli, güzel insanlarla dolu ve rengarenk olsun.

Annen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder