9 Mayıs 2016 Pazartesi

İkiyüzyetmiş dördüncü gün

İkinci anneler gününü geride bıraktın Kurabiye. Daha doğrusu ben öyle yaptım herhalde, sen henüz naptığını bilme çağında değilsin, unutuyorum bunu.

Dayın gelmişti, onu yolcu ettik bugün memleketi Norveç'e. Çok sevdi seni, çok güzel foturaflarını çekti. Sen böyle, sana baktıkça insanın içini, gözünü gönlünü açan bir şey oldun. Ama sosyal ortamlardan kaldırdım foturaflarını. Ne zaman çok tatlı diyen sayısı artsa, hemen bir maraz çıkıyor çünkü, eminiz artık. O yüzden tüm foturaflarını kaldırdım oradan buradan. Tabi  yine dayanamayıp koyabilirim cümle alem görsün diye bu güzelliği. O zamana kadar bizde kalsın dayının çektiği efsane foturaflar.

Aşk gerçekten birkaç farklı şekilde vücud buluyorsa şu fani hayatlarımızda, o şekillerden biri senin suretin, yanağın, sesin, gülüşün, koşuşun sanırım benim için. Pipin bile çok güzel bana sorarsan, ama onu da beğendiğim anda dürtüyorum kendimi, mümkün olsa çimdik de atacağım, kadın dur, tam şu an saçmalıyorsun, kendini kaybediyorsun diyorum. Neyse bu kısmı geçelim. Başka şeyler anlatacaktım sana.

Bu arada, kıvırcık saçlı bir amcan, benim bu lafa pek zor girmelerimi tuhaf bulduğunu söylemişti bir ara. Bu benim yapım sanırım birazcık. Sana hem yukarıdakileri hem de aşağıdakileri demek istiyorum. Kafası çoğu zaman karışık ve bu yüzden saçları hep kıvırcık bir kadın da olabilirim. Sen sarıya kestikçe, ben de tepki olarak mavi attırıyorum saçlarıma, güzel oluyor. Bir masaldan fırladığımıza emin oluyorum o zaman. Sarı oğlanla mavi kadın...

Bugün Merkür Güneş'e çok yaklaşmış. Ne dilersek olurmuş, o yüzden ne dileyeceğimizi bilmek gerekiyormuş. Ben bildim kendime göre, sana bana, ona buna diledim bir şeyler. Sonra sana dilediğim her şeyi bir düşündüm, belki de dedim olmak istediğim insanda ne bulunsun istiyorsam onları diledim elemana. Emin olamadım bu durumdan, çünkü bana pek benzemiyorsun aslında. Yani tip olarak değil, o benzemezliği bir kabul ettik, sindirdik zaten.

Sen bana göre, sanki böyle daha neşeli, daha tatlı, daha dingin bir adamsın, insansın. Ama neşeli mi neşelisin, konuşmayı, paylaşmayı seviyorsun. Evrendeki ve herhangi bir parktaki her yaştan çocukla konuşmak, hepsiyle dokunarak anlaşmak, her birine gülümsemek istiyorsun. Sonra bir yerden bir top çıkıveriyor ve her şey tılsımlı tozlar değmiş gibi dağılıveriyor. Kocaman gülümsüyorsun koşarken.

Bunların hiçbirini hatırlamayacaksan da ben sana haykırmak istiyorum Kurabiye, sen plastik bir topun peşinden koşarken, kocaman kahkalar atıyorsun oğlum. Topa koşarken de, vururken de, vuramazken de, takılıp düşerken de çığlıklar atıp gülüyorsun. O halin bana çok iyi geliyor. Anda olmasını bu kadar kolay becerebilen, katıla katıla gülebilen yanın beni hayran bırakıyor.

Asık suratlı onca çocuk var parkta görüyoruz, oyuncak kavgası eden haydutlar var biliyoruz.  Hatta seni sevmediğini haykıran kendini bilmez dobiş kızlar var, onu da biliyoruz. Ama sen nolur, bu coşkunluğunu, bu içtenliğini, bu içten gelen sevecenliğini hiç kaybetme, ondan hiç uzak düşme olur mu. Bunun için, bunun hayat boyu yolunu aydınlatması, sana güç vermesi için. benden ne lazımsa iste, olur mu. Yeme içme, de bana, tamam diyeceğim. Yatma kalkma, de bana, yanında olacağım.

Çok güzelsin Kurabiye, bir ömür boyu, huzurlu, sağlıklı bir ömür boyu, böyle güzel bak hayata.

Öptüm zor dalan uykularının renkli rüyalarından.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder