3 Mayıs 2016 Salı

İkiyüzaltmışsekizinci gün

Bugün, yani daha doğrusu dün, tatsız bir gün oldu Kurabiye. Sen hasta oldun özetle, ve ben yani babanla biz napacağımızı bilemedik. Çünkü hasta olduğunu kabul etmemiz, idrak etmemiz bile oldukça uzun sürdü.

Ben seni hırpaladım durdum, yemiyorsun diye, yüzüne bile hafifçe vurmuş olabilirim, kaşığı zorladım, ağzını açtım ve ağzının sağı solu kızarık iki gündür. Hayvanlığım için utanç içindeyim, ama geçmedi henüz yüzün. Yani belki de düşüp durmaların yüzünden oldu ama olsun, hazır bir suçluluk duyma vesilesi var iken, sebeplenmem lazım Kurabiye.

Şimdi gülsem de gülebilsem de pek öyle edemedim dün güzel çocuk. Sen bütün gün huzursuzdun, bağırdın çağırdın, yemedin içmedin, onu istedin, bunu istedin. Kucak dedin, başka da bişi etmedin. Ben kovaladım seni, al bunu başımdan dedim babana, sana bağırdım bas bas. Senden daha çok çıkabiliyor benim sesim bak, dedim. Ne anladın bilmiyorum, ne anlatmak istedim onu da bilmiyorum gerçi...

Her şey, ne olduysa nasıl olduysa akşam olunca farklı göründü nihayet gözüme. Bütün gün bir derdin, ağrın sızın vardı içinde. Ne olduğunu bilmiyor ve onunla baş edemiyordun. Korkuyorum diyordun bildiğin tüm dillerde bana, korkuyorum anne, ne oluyor anlamıyorum ve çok korkuyorum, diyordun. Beni bırakma diyordun, soğan da soysan beni tut, yürüsen de beni tut, kucağında tut diyordun. Yemek yiyemiyorum, su içemiyorum, bana neler oluyor bilmiyorum, diyordun. Bunu nasıl mı anladım, Hiç yemek yemeden, gözlerin kapanmak üzereyken ama kucağımda inmeye ödün koparken anladım. Kafanı göğsüme dayamak istedin, rahat edemedin, geri atmak istedin rahat edemedin. Yatağa koyayım dedim, istemedin. Ve bitap düştün kollarımda Kurabiye. Uyut beni yalvarırım, dedin bana. Ben anlamadım, anladığımda gece olmuştu.

Ertesi sabah çok halsiz, tatsız, Hayat abla'nın tespitiyle "huzursuz" kalkmış idin. Ben uzaklarda daha da huzursuzdum. Naptı, iyi mi diye yokladım sizi, düzeldin çok şükür uzatmayayım.

Benim seni aylar sonra hiç anlamadığım bir yeni gün oldu. İçimdeki dışımdaki her bir yanımdaki hayvanın ininden çıktığını gördüğüm bir gün oldu. Sen huysuzlandığında ettiğim duaların çoğunun benim için olduğunu hatırladım yine. Sakin olabilmek için dua ettiğimi hatırladım. Olamadım Kurabiye. Yaptığım, içimden geçirdiğim, tutup güzel saçlı teyzeye "sakın sakın çocuk yapmayın, bugün yapmayın en azından" dediğim her bir söz için özür diledim yine senden, benden, bizden. Ofis tuvaletinde ağladım üstüne, içtiğim sigaranın yaktığı genzimle kendimden az biraz daha huysuzlanıp ağlayıverdim biraz.

Sonra Hayat abla, "çok şükür daha iyice" dedi, "okudum, üfledim, yedirdim, içirdim, daha iyice" dedi.

Sen bana bakma, dünyanın en tatlı, en sarı saçlı, en güzel gözlü, en "mıisş" kokulu çocuğu olmaya devam et. Ben mi, ben "anne" dediğin bazen de "siıbee" dediğin şeyim. Kıvırcık saçlı ve çoğu zaman fena halde karışık kafalı bir kadınım. On numara değilim ama sana bayılıyorum.

Dünkü hayvanlıklarımın her bir ilmeği için,  tüm köprülerin boyu kadar özür diliyorum...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder